11 Kasım 2016 Cuma

The Frontiers Are My Prison

Budist bir rahibi tanıtmaya kalkışmam belki biraz tuhaf olacak ama yine de otuz yılı aşkın zamana hepsi ses getiren sekiz şiir kitabı, iki roman ve bir çok albüm sığdıran zorlu bir sesi tanıtmak isterim. Kendi sözleriyle ‘yalın insan olasılığının’ peşinde koşturan bir yarı azizi, Leonard Cohen'i.

Aslında Cohen adından söz ettirmeye daha üniversite yıllarında yayınladığı şiirleriyle başlar. Kendi ülkesinin, Kanada’nın şiir geleneğine bir hayli yabancı olan kendine özgü tarzıyla kısa sürede önemli bir yer edinir. Ancak Amerika kıtasının en önemli çağdaş şairleri arasında anılmaya başladığında bile derdi kendi çapında bir şair olmaktır. Mitologyaları Karşılaştıralım, Dünyanın Baharat Kutusu isimli kitaplarından sonra 1960'ta Yunanistan’ın Hydra adasına yerleşir ve En Sevdiğim Oyun, Hitler’e Çiçekler, Cennetin Sırtından Geçinenler adlı kitaplarını yayınlar. Eleştirmenlerce ‘ucuz odaların saz şairi’ olarak etiketlendikten sonra bütün eleştirmenlere bir anlamda inat, ilk göz ağrısı olan müziğe döner.

Rock müziği eleştirmenleri salon orgu kullanılan, duygu yüklü şarkılarını anlayamadıkları için uzun süre Cohen’in tarzını aşağılarlar. Ne de olsa herhangi bir enerji içermeyen, mızmız şarkılardır söz konusu olan. Cazcılar ise müziğini basit ve ucuz bulurlar. İlk albümünün ardından, kendini yalnızca üç-dört akorda şartladığı için vasat bir müzisyen olmakla eleştirilir. Ancak sesindeki benzersiz romantik tat ve şarkılarındaki hüzün, özellikle Avrupa’da adının daha çok duyulmasını sağlar. 

Cohen’in şarkılarında sürekli işlediği aşkı ve sevgiyi, içerdikleri karşıtlıklarla, hazzın ve bağımlılığın, tutku ve sıkıntının, yakınlık ve uzaklığın bir ifadesi olarak ele alır. Aşk bir yandan masumiyetin yitirilişidir ama bir yandan da dünyanın, yaşamın bütün kötümserliğini iyileştirebilecek tek ilaçtır. Aslında şarkıları ve yazdıkları için genel kanı, Cohen’in derdinin dünyayı değiştirmek olmadığıdır. Ancak bütün şarkılarında alttan alta işlenen yoğun bir toplumsal eleştiri vardır ki şarkılarını okumayı bilenlerin yüzüne vurur.

Şarkıları, tüm bir yaşamının yansımasıdır ve ilk bakışta sürekli bir umutsuzluğun izini taşırlar. Ancak bu umutsuzluğun (ki ben kendi adıma buna hüzün demek yanlısıyım) ardına geçtiğinizde sizi bir ormanın beklediğini görürsünüz. Çünkü, Cohen ihtimalleri anlatır şarkılarında. Toplumsal yapılanmanın ortadan kaldırdığı yalın ve basit ihtimallerden bahseder. Şarkıları, içinde gönül rahatlığıyla gezinebileceğiniz ve farklı yerlerinde konaklayabileceğiniz huzurlu bir ormandır. 

Cohen’in müziğindeki yalınlığın belki de sebebi budur. Ancak tam da bu nedenle, her ne kadar yıllar boyunca pek çok türde farklı müzisyen (Joan Baez, Neil Diamond, R.E.M., Nick Cave) şarkılarını seslendirmiş olsa da şarkılarını bir tek Cohen’den dinlemek gerekir. Yani Cohen şarkılarını farklı bir sesten dinlediğinizde etkileyiciliğin kaybolduğunu, anlatının bozulduğunu hissedersiniz. Yine de Tori Amos’tan ‘Famous Blue Raincoat’u ve uzun yılar Cohen’in arkasında, geri vokalini üstlenen Jenifer Warnes’ın sesinden Cohen şarkılarını dinlemek gerekiyor. Ayrıca, “I’m Your Fan” ve “Tower of Songs” isimli Cohen anısına düzenlenmiş iki albüm de dinlenebilir.

Cohen gerçekten zorlu bir adam. Çünkü, Avusturya’daki bir konserine sahneye Nazi selamıyla çıktıktan sonra Fransız partizanlarına ait şarkıları seslendirmesini, Arap-İsrail savaşı sırasında faşist Şaron’a mektup yazarak orduya katılmaya gönüllü olduğunu bildirmesini (ve katılmasını) nasıl yorumlarsınız bilemem. 

Ancak Cohen’in bu topraklarla ilgili keyifli bir hatırası da var. Cohen vakti zamanında ülkemize teşrif etmiş ve Kapodokya’da gezinirken üzerinde küçük miktarda uyuşturucuyla yakalanmış. Ardından da ver elini kodes! Cohen kodeste geçirdiği sürede de Birinci sigarasıyla tanışmış ve pek keyif almış. Ardından uzun yıllar boyunca Türkiye’den Cohen’e birileri Birinci paketleri postalamış. Hâlâ Birinci kullanıyor mu bilemiyorum ama bu da Cohen’in Türkiye söylencesi olarak aklınızda bulunsun.

Cohen, şu aralar günlerini bir Budist manastırında geçiriyor. 1992’de çıkardığı son albümünden sonra durumu konser kayıtlarıyla idare etti. En son 1979 yılında İngiltere’de verdiği konserlerden oluşan bir kaydını yayınlayan Cohen’le gerçekten ilgilenecek olursanız size bir müjde verebilirim. Önümüzdeki aylarda Cohen’in on yeni şarkısını içeren bir albüm yayınlanacak. Aşk, sevgi, hüzün ve yalınlık üzerine on yeni şarkı. Eğer yeni şarkıları yerine eski şarkılarının büyük bir kısmını duymak isterseniz bir tür en iyiler toplamı olan konser albümlerini şiddetle tavsiye derim. Suzanne’de, Famous Blue Raincoat’ta, Partizan’da ve Dance Me to The End Of Love’da bulacağınız kocaman bir orman olacaktır da bu kriz ortamında ne yaparsınız bilemem? Ama krizsiz bir dünya kurmak için harekete geçmeyi önerebilirim. Şiddetle ve sevgiyle...

soL, sayı 143; 27 Temmuz 2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder