27 Haziran 2015 Cumartesi

İnsanlı mı olacaktı, insansız mı?

Anlaşılan o ki herkesin (kendim de dahil) kalıcı, uzun soluklu, emek verilen, üzerine titizlenilen çözümlere değil yatıştırıcılara ihtiyacı var; acilen, bir an önce. İnsan ilişkilerindeki, siyasi tavırlardaki ve sanal âlemdeki veryansına, gürültüye bakılırsa en makbul olan herkesin herkese ilk fırsatta bir güzel geçirmesi.

Öyle dinlemekmiş, kendinle barışık olmakmış, ağır başlı olmakmış… Bunlar değil; bize, kodu mu oturtan, bilmem kaç yılda yazılmış kitapların defterini iki satırda düzen, yıllardır belli bir yola emek veren insanların haddini şak diye bildiren bitirimler lazım!

Geçtiğimiz hafta tüm bu “acil ihtiyaç” halinin farklı yansımaları dolaştı etrafta. Aslında uzunca bir süredir ortalıkta dolaşan yansımalar bunlar. Örneğin seçimlere tek başına girme kararlılığı gösteren bir siyasi yapıya söylenmedik söz bırakılmadı. Öbür taraftan herkes birbirinin (Öteki’nin) “liberal” olduğunu ya da kendisinin “öyle” olmadığını ispatlama derdine düştü. Dalga geçildi; ciddi uyarılar “gördünüz mü boyunuzun ölçüsünü” naralarıyla halledildi.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Marjan Farsad'ın Mavi Çiçekleri

"Bizim ev uzakta, uzakta. Sabır dağlarının ardında. Altın Ovalar’ın, boş çöllerin ardında. Suyun öbür tarafında. Yorgun dalgaların, sedir ormanlarının ardında. Uykudaki bir rüyada. Mavi okyanusun ardında, armut bahçelerinin, üzüm bağlarının öbür tarafında. Arı kovanlarının arkasında. Bulutların ötesinde; özlemimizin, ıslak caddelerin ve yağmurun ve denizin ardında."

Marjan Farsad'ın Mavi Çiçekler albümünden "Bizim Ev"

13 Haziran 2015 Cumartesi

Seçimler, ayrılıklar, aldatmalar ve de boşanmalar

Bazı hayat olayları vardır. Büyük olaylardan değil; hani hemen her gün bir yerlerde olup bitenlerden bahsediyorum. Her birimizin hayatına bir uğrakta belki de giriveren, hayatımızın bir köşesinden öylece geçip gidiyormuş gibi yapan ama bir kere başa geldi mi hayatlarımızda derin izler bırakan olaylardan bahsediyorum.

Ayrılıklar, aldatmalar ve de boşanmalar gibi.

Bu tür olaylar hayatın akışı içinde herkesin başına gelebilir. Alabildiğine sıradandırlar aslında; herkes mutlaka ayrılık yaşar bir uğrakta; herkes günün birinde terk edilebilir ya da terk edebilir; aldatma ya da aldatılma hiç de farkında olmadan yaşanabilir; işin içine nikah girdiyse mahkeme kapılarında boşanılır da.

Ayrılıklar, terk edişler ve de boşanmalar, hayatın kilometre taşlarındandır bir bakıma.

Ayrılık acı verir. Aldatmalar yaralar. Boşanmalar ise fırtınalı bir hava gibidir. Öfke de olabilir orada, hüzün de; çirkeflik de, buruk bir sessizlik de.

Hayatın olağan döngüsünün parçası gibidir bu zor durumlar ve her birinde de mutlaka aklımızın oyunları, yanılsamalar musallat olur bizlere.

Çünkü bu tür olaylar katlanılması zor duygularla baş başa bırakır bizi. Bilinçli ya da değil. İnsanın iç dünyasındaki dengeleri zorlayan duygulardır bunlar. Tüm yönlerimiz karışır, tüm tercihlerimiz önümüze yığılır kalır.

Bu tür durumlarda, özellikle de yoğun duygular söz konusu ise kimin ne yapacağı belli olmayabilir. İnsanlar alışıldık, bilindik, tanıdık davranışlarını genellikle askıya alır.

10 Haziran 2015 Çarşamba

Toz-duman içinde bir döneme dair notlar


Bu toz-duman içinde (ki sözkonusu toz ve dumanın nedeni 7 Haziran 2015 tarihli genel seçim ve sonucu) en iyisi oturup yazmak; notlar çıkarmak.
  • Başlangıçta kaygı vardı: Toplumun, durdurulamayan, önü alınmayan bir nesneden kurtulamayacağı düşünülüyordu. Her gün öfke saçan, aşağılayan, göz göre göre yalan söyleyen diline rağmen bir şekilde istediğini alabileceği ve hayatı insanlara (karşıtlarına/onu istemeyenlere/ondan bıkanlara) zindan edeceği düşünülüyordu. Sanki teslim olmak, ksmen de olsa bu durdurulamayan nesnenin şerrinin azalmasını, kısılmasını, çok da başa bela olmamasını dilemekten başka yapılabilecek bir şey yoktu.
  • Kaygı, kaygıyı soğuracak, kaygıya neden olan nesneyi etkisizleştirecek bir başka nesneye (bir lider, bir hareket, bir parti) yer/alan açtı. 
  • Diğer yandan bir öfke birikmişti, bir yerlerde, bazı kişilerde. Öfke kendisini herşeyde, her zaman belli etmiyordu. Bazen zıvanadan çıkarıcı olaylar, sataşmalar, tacizler oluyordu ama nedense çıt çıkmıyordu. Ama bazı öngörülemeyen simgelerle (bir ağacın kesilmesi, bir parkın talan edilmesi, bir madenin patlaması, bir işyerinin kapanması, bir kadına küfredilmesi, bir sinemanın yıkılması, bir çocuğun öldürülmesi) de öfke geceyi gündüze, gündüzü geceye döndürüyordu.
  • Siyasette bir eksik vardı, bir arayış. Şimdi karşılığını bulmuş olabilir. Şöyle ki Türkiye siyasetinde kentli, okumuş, kolay ikna olmayan ama sıkıya da gelmek istemeyen bir toplamı temsil edecek, örneğin liberal ekonomi-politika uygulayacak ama vicdanları sızlatmayacak; zenginliği arttıracak ve bunu da sonradan görme bir bönlükle yapmayacak; sosyal olanı gözetecek; kendisine modern, genç ve dinamik olanı referans alacak bir siyasi aktör arayışı vardı.