20 Kasım 2012 Salı

Ya kral ve şürekâsı için müzik yaparsınız ya da mülksüzler için

Müzikal tavrını "Ya kralın hoşuna giden bir müzik yaparsınız ya da duvarın dibinde bekleyen kölelerin" diye açıklayan GY!BE kapitalizmin giderek artan baskılarından bunalan, çıkış arayan en öndekiler için ve onlarla birlikte müzik yapıyorlar.


Reel sosyalizmin yenilgisi ve neoliberalizmin dört bir yanda elde ettiği muzaffer hegemonya müzikte de bir bocalama dönemine tekabül eder. Şarkıların birbirinin tekrarına dönüştüğü, dinamik tarzların bile tekdüzeleştiği, pazarlama ve yıldız sisteminin her aşamayı ve herkesi çabucak tükettiği can sıkıcı bir dönemdi 1990lar.

Dünyanın dört bir yanı gibi dinleme alışkanlıklarımız da fethedilmeye hazır bir pazara dönüşüyordu. Müzik piyasası önceden yüzüne bile bakmadığı herşeyi parlatmaya başlamıştı: etnik, rock, folk, punk farketmiyordu. Şarkılar hap niyetine alınmak üzere çoktan kısalmıştı. Beş dakikayı aşan bir şarkının, örneğin bir rock albümünde yer alması adeta yasaklanmıştı. Her şarkı, ambalajından çıkarılıp çabucak tüketilebilmeliydi.

Piyasaların kulakları da fethettiği 1990larda özü, çekirdeği tüm bu fetihçi sürece dayanıklı müzikler yapanlar da vardı. Kanadalı Godspeed You! Black Emperor (GY!BE) bunlardan bir tanesiydi. Yaratıcı seslerin nadiren çıktığı rock müziğinde Kanadalı topluluk yaklaşık 20 yıldır müziğin ve işitsel deneyimin sınırlarını genişletmeye devam ediyor.

9 Kasım 2012 Cuma

Mali: Çöl Havaları Tehdit Altında

Mali, dünyaca tanınmış bir çok müzisyeni olan yoksul bir Batı Afrika ülkesi. Çölden esinlenen blues müziğinin etkileyici temsilcileri 1980lerden itibaren bu ülkeye ait ezgileri, çöl havalarını, yerel müzik aletlerinin tınısını tüm dünyaya ulaştırdılar. Çöl aşkıyla yanan Tinariwen, kora üstadı Toumani Diabaté, Amerikan bluesu ile Afrika bluesu arasında köprü olan Ali Farka Touré, kraliyet kökenli bir aileden geldiği için Mali kast sistemi içinde şarkıcı olması uygun görülmeyen ama töreleri çiğneyerek Afrika’nın Sesi olmayı tercih eden Salif Keita, “Yé Ké Yé Ké” isimli şarkısı uzun yıllar dillerden düşmeyen Mory Kanté bu isimlerden sadece bir kaçı. Şimdi bu müzisyenler İslamcı silahlı kişiler tarafından parmaklarının kesilmesiyle tehdit ediliyor. Evleri basılıp gitarlarına, mikrofonlarına, amfilerine el konuyor ya da kayıt aletleri, çalışma odaları kullanılamaz hale getiriliyor.

Mart 2012 içinde Mali'nin kuzeyinde yer alan Timbuktu, Kidal ve Gao'da kontrolü ele geçiren İslamcı silahlı gruplar ülkenin zengin bir kültüre dayanan ve dünyanın dört bir yanında önem verilen müzik birikimine savaş açmış durumda. Birçok kez farklı ödüller kazanan Toumani Diabaté, İngiltere’de yayınlanan Guardian gazetesinden Andy Morgan'a endişelerini "müzik bu ülkenin doğal bir zenginliğidir. Günümüz dünyasında Mali müzisyenler tarafından kazanılmış tek bir büyük müzik ödülü kalmamış durumda iken olanlar ürkütücüdür" diye dile getiriyor. Timbuktu’da Ağustos ayında yayınlanan bir şeriat fetvası, Kur'an dışındaki tüm müzikal sesin şeytanın işi olarak değerlendirileceğini ve şeytanın sesini duyuranların şeriat kanunlarına göre cezalandırılacağını bildirmişti.

2 Kasım 2012 Cuma

Hassas Tarayıcılar ve Devrime Çıkmayan Kısa Yollar


Geride bıraktığımız birkaç yıl içinde karşımıza çıkan olayların neye tekabül ettiğiyle, nasıl sınıflandırılacağı ya da devrim olup olmadığıyla o kadar çok meşgul olduk ki bir süre sonra ne olduklarından çok, ne olmalarını istediklerimizle uğraşır hale geldik.

Arap Baharı devrim miydi değil miydi? Yunanistan'da Syriza'nın en yüksek oyu alan parti olmayı zorlaması iyiye mi işaretti yoksa devrimci bir durumun sönümlenmesine mi? Occupy Wall Street modern kapitalizmin bir gösterisinden, süsünden mi ibaretti yoksa kapitalist sistemin merkezinde dahi toplumsal bir uyanışın öngününde olduğumuzun mu habercisiydi? Yaşananların bağlamı ve dinamiklerinden çok bunlarla uğraştık daha çok.

Evet, sol uzun sürmüş bir kıpırtısızlığın içinde sıkışmış durumda. Ama kabul etmek lazım ki, hani teşbihte hata olmazsa eğer, bir tür derin evren tarayıcısı gibiyiz. Geçtiğimiz yüzyıldan kalma teçhizatlarımızın başına kurulmuş tarayıcılarımıza düşen en ufak kıpırtıyı bile "Kara göründü!" sevinciyle karşılıyoruz. İşte bu tetikte bekleme hali, bir aşırı yorumlamayla cızırtıları senfoni sanıyoruz.

Yakın zamanda okuduğum kitaplar da bu derin evren tarayıcısı olma durumundan etkilenmiş gibi geldi bana. Kabaran toplumsal hareketlerin etrafında dolanıyor ve tabii ki aynı girdaba, yani aşırı yorumlama hatasına ve bir türlü devrime çıkamayan kısa yollara hapsaolma tehlikesi barındırıyorlardı.